SON DUYURULAR
EŞREF OSMANAĞAOĞLU'NUN MUNZAM VAKFA ÇEKTİĞİ İHTARNAME
30 Aralık 2021MUNZAM VAKFIN 25.11.2021 TARİHLİ GENEL KURUL İÇİN İLAN ETTİĞİ BİLANÇO
08 Kasım 2021MUNZAM VAKFIN 25.11.2021 TARİHLİ GENEL KURUL İLANI
08 Kasım 2021YARGITAYDAN EMEKLİLERE ÜZÜCÜ KARAR; Eksik zam yapıldığı iddiasıyla açılan dava usulden bozuldu!
06 Ekim 2021EMEKLİNİN, 2002 ve 2006 YILLARINA YÖNELİK ALACAKLARI İÇİN TÜRKİYE EMEKLİLER DERNEĞİNİN AÇTIĞI EMSAL DAVA, YARGITAYDA GÖRÜŞÜLÜYOR
06 Ekim 2021
AVRUPA KONSEYÄ°
Ä°NSAN HAKLARI MAHKEMESÄ°
Ä°KÄ°NCÄ° DAÄ°RE
TÜRK TÄ°CARET BANKASI MUNZAM SOSYAL GÜVENLÄ°K
EMEKLÄ° VE YARDIM SANDIÄžI VAKFININ
Türkiye aleyhine vermiÅŸ olduÄŸu
48925/99 ve 36109/04
Sayılı dilekçelerinin
KABUL EDİLEBİLİRLİĞİ ile ilgili KARAR
Avrupa Ä°nsan Hakları Mahkemesi (Ä°kinci Daire) 23 Mayıs 2006 tarihinde aÅŸağıdaki üyelerden ibaret olarak toplanmış,
Sayın J. P. COSTA, Başkan
Sayın I. CABRAL BARRETO
Sayın R. TÜRMEN
Sayın M. UGREKHELIDZA
Sayın A. MULARONI
Sayın E. FURA-SANDSTÖRM
Sayın D. POPOVIC
Ve Sayın S. DOLLE Daire Sekreteri
Ve 20 Mayıs 1999 ile 10 Eylül 2004 te verilmiÅŸ bulunan yukarıda söz konusu dilekçelerle ilgili olarak aÅŸağıdaki kararları almıştır.
GEREKÇE:
BaÅŸvuruda bulunan Türk Ticaret Bankası Munzam Sosyal Güvenlik Emekli ve Yardım Sandığı Vakfı 1975 yılında Ä°stanbul’da bir vakıf olarak kurulmuÅŸtur (burada “baÅŸvuran” denilir). Mahkeme huzurunda Ankara’da faaliyet gösteren Avukat ErbaÅŸar Özsoy tarafından temsil edilmiÅŸtir.
BaÅŸvuran 48925/99 sayılı ilk dilekçesini 1999 yılında vermiÅŸ ve bundan beÅŸ yıl sonra 36104/04 sayılı müteakip dilekçesini vermiÅŸtir. Dilekçeler süregelen aynı konuyu içerdiÄŸinden bir arada ele alınmıştır.
A. GeliÅŸmeler
Vakanın geliÅŸmeleri baÅŸvuranın belirttiÄŸi ÅŸekilde aÅŸağıdaki gibi özetlenebilir.
Vakanın olduÄŸu tarihte baÅŸvuran Türk Ticaret Bankasının (burada “banka” denilir) hisselerinin yüzde seksenine (%80) sahip bulunmaktaydı.
Banka iddia edildiÄŸi üzere 1990’ların baÅŸlarından itibaren belirli bir holding ÅŸirketine yüklü miktarda kredi vermiÅŸtir. Bu kredilerin telafi edilmemiÅŸ olmasına raÄŸmen Banka ilave tutarlar aktarmaya devam etmiÅŸtir. 1994’e gelindiÄŸinde bu kredilerin tutarı Bankanın toplam portföyünün %48’ini oluÅŸturmaktaydı. Banka daha sonra borçlu holding ÅŸirket ile borçların yeniden yapılandırılması için bir program imzalamıştır.
2 Eylül 1994’te Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanlığı (burada “Bakanlık” denilir) bankanın mali yapısı ÅŸiddetle zayıfladığı gerekçesiyle 3182 sayılı Bankalar kanunu 64.1 maddesi gereÄŸince bankayı “yakın takibe” almıştır.
1. BaÅŸvuranın genel kurulu toplama çabaları
Banka 26 Mart 1995 tarihinde bir hissedarlar genel kurul toplantısı yapmıştır. Hissedarlar bankanın mali hesaplarını inceledikten sonra bankanın yöneticilerini kendi münferit ÅŸartlarına dönük olarak her türlü görevden azletmiÅŸtir.
Banka 29 Mart 1996 tarihinde bir genel kurul toplantısı daha yaparak yönetim kurulunu bir kez daha görevden azletmiÅŸtir.
BaÅŸvuran Aralık 1996’da yönetim kurulundan hemen akabinde denetim kurulundan esas olarak Bankanın varlıklarını, borçlarını ve geri dönmeyen kredileri görüÅŸmek üzere bir olaÄŸanüstü genel kurul toplantısı yapılmasını talep etmiÅŸtir. Teklif edilen gündem zamansız ve Bankanın mali krizini çözümlemekte yetersiz olduÄŸu gerekçesiyle talepleri reddedilmiÅŸtir. BaÅŸvuran daha sonra talebinde bu kez olaÄŸan genel kurul toplantısı isteÄŸi ile ısrar etmiÅŸ bu talebi de aynı gerekçeyle reddedilmiÅŸtir.
BaÅŸvuran 18 Mart 1997 tarihinde Ä°stanbul 7’nci Ticaret Mahkemesine baÅŸvurarak genel konularla birlikte yeni bir yönetim kurulu atanması, dağıtılacak temettülerin kararlaÅŸtırılması ve Bankanın geri dönmeyen kredilerinin bunlardan sorumlu olanların belirlenmesi gündemiyle genel kurul toplantısı yapılması yetkisi talebinde bulunmuÅŸtur.
Mahkeme 13 Mayıs 1997 tarihinde gündem maddelerinin bazılarını mesnetsiz ve haksız olduÄŸu gerekçesiyle çıkarmakla birlikte yetkiyi vermiÅŸtir. Bankanın yönetim kurulu temyize gitmiÅŸtir.
Bankanın mali yapısının giderek bozulmaya devam etmesi üzerine Bakanlık Bankalar kanunu 64/2 maddesi gereÄŸince 26 Mayıs 1997 tarihinde Bankanın yönetimini Merkez Bankası Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna (“TMSF”) devretmiÅŸtir.
TMSF bankanın mali krizinin mevduat sahiplerinin çıkarları ile genel bankacılık sistemi karşısında ciddi risk oluÅŸturduÄŸu inancıyla 3 Haziran 1997 tarihinde bankalar kanunu 65’inci maddesi gereÄŸince bankanın bütün borçlarını üstlenmiÅŸ buna mukabil olarak hisselerinin tamamını devralmıştır. Böylece TMSF bütün varlıkları ve borçları ile birlikte bankanın tek sahibi olmuÅŸtur.
Devrin tamamlanmasına raÄŸmen baÅŸvuran Banka yönetimine 27 Haziran 1997 tarihinde bir bildirimde bulunarak bir genel kurul toplantısı yapılması çabalarında ısrarlarını sürdürmüÅŸtür. Buna karşılık TMSF mahkemenin önceden vermiÅŸ olduÄŸu yetkilerin yasal dayanağının kaybolduÄŸunu çünkü baÅŸvuranın artık hissedar olmadığını izah etmiÅŸtir.
Bu arada Yargıtay 11’inci dairesi baÅŸvuranın temyiz talebini görüÅŸmüÅŸtür. Mahkeme, Bankaya 1994 yılında 64’üncü madde rejiminin uygulandığını ve baÅŸvuranın yıllarca buna karşılık olarak iptal talebinde bulunmadığını ortaya koymuÅŸtur. Buna dayanarak mahkeme ileri sürülen gündemin 64’üncü madde rejimine tamamen uygunsuz olduÄŸuna karar vermiÅŸtir. Madde 64 tedbirleri belirli kritik konuların hissedarların hükümranlığından Hazine ve Bakanlık hükümranlığına geçmesini öngördüÄŸünden hissedarlar teklif edilen gündem ile bir toplantı yapmak ve bunlar üzerinde kararlara varmak yetkisine sahip deÄŸildir. Buna uygun olarak 17 Temmuz 1997 tarihinde ilk talebi geri çevirmiÅŸtir.
Temyiz duruÅŸmaları sürecinde baÅŸvuran Bankalar Kanunu 64’üncü maddesinin anayasaya aykırı olduÄŸunu ileri sürerek mahkemeden davayı anayasa mahkemesine sevk etmesini istemiÅŸtir. Ancak mahkeme, baÅŸvuranın konuyu daha önce ayrı bir dava ile Anayasa Mahkemesine götürmüÅŸ olması nedeniyle bunun gereksiz bir uygulama olacağına karar vermiÅŸtir.
Anayasa Mahkemesi 9 Ekim 1997 tarihinde Bankalar Kanunu (bir bankanın yönetiminin TMSF’ye devrine yetki veren) 64/2 maddesinin ve (bir bankanın hisselerinin TMSF’ye devrine yetki veren) 65/1(a) maddesinin usul yönünden anayasaya aykırı olduÄŸuna karar vermiÅŸtir. Mahkeme bu iki hükmü taşıyan kanun maddesinin, Bakanlar Kuruluna bu kararnameyi geçirme yetkisini veren kanunun anayasaya aykırı olması gerekçesiyle iptal edilmesi gerektiÄŸini öngörmüÅŸtür.
Ä°stanbul 7’nci Ticaret Mahkemesi 26 Aralık 1997 tarihinde Yargıtay’ın kararına uyarak baÅŸvuranın talebini reddetmiÅŸtir. BaÅŸvuranın tekrar temyize gitmesi üzerine Yargıtay 20 Ekim 1998 tarihinde baÅŸvuruyu reddetmiÅŸ ancak bu kez baÅŸvuranın anayasaya aykırılık itirazına deÄŸinmemiÅŸtir. Bununla birlikte bundan kısa bir süre sonra baÅŸvuranın karar düzeltmesi talebi üzerine aynı vakayı tekrar incelemiÅŸtir. Anayasa Mahkemesi söz konusu kararının Nisan 1998’e kadar yürürlüÄŸe girmemiÅŸ olduÄŸunu halbuki bankanın 1994 yılında 64’üncü madde rejimine tabi tutulduÄŸunu ileri sürmüÅŸtür. Mahkeme yasal güvenlik ilkesine göre Anayasa Mahkemesi kararlarının geriye dönük olarak çalışmayacağını öne sürmüÅŸtür. Buna uygun olarak 12 Åžubat 1999’da karar düzeltmesi talebini geri çevirmiÅŸtir.
2. BaÅŸvuranın hisse ve yönetim devri ile ilgili çabaları
BaÅŸvuran 9 Temmuz 1997 tarihinde devrin iptali talebiyle Ankara 8’inci Ä°dare Mahkemesine baÅŸvurmuÅŸtur. BaÅŸvuran Bankalar Kanunu 64 ve 65’inci maddelerinin anayasaya aykırı olduÄŸunu, devrin altında yatan amacın bir genel kurul toplantı çaÄŸrısı yapılmasını engellemek olduÄŸunu öne iddia etmiÅŸtir.
Mahkeme, anayasaya aykırılık konusunu Anayasa Mahkemesine sevk etmiÅŸ ve 14 Temmuz 1997 tarihinde davanın esası üzerine karar verilinceye kadar devrin yürütülmesini durdurma kararı vermiÅŸtir. TMSF 11 AÄŸustos 1997 tarihinde kendi arzusuyla devir faaliyetinden çekilmiÅŸ ve hisseleri önceki sahiplerine iade etmiÅŸtir. Mahkeme ilgili makamın geri çekilmesi sonucunda uyuÅŸmazlığın ortadan kalkmış olması nedeniyle 24 Åžubat 1998 tarihinde davayı düÅŸürmüÅŸtür.
3. BaÅŸvuranın bankanın tasfiyesi ile ilgili çabaları
Hisselerin iadesinden kısa süre sonra Banka 29 AÄŸustos 1997 ve 3 Åžubat 1998 tarihlerinde kayıp hisse sermayesinin toparlanması amacıyla iki olaÄŸanüstü genel kurul toplantısı yapmıştır. Banka sermayesini ilk olarak 3 trilyon Türk Lirasından 50 trilyon Türk Lirasına daha sonra da 120 trilyon Türk lirasına artırmaya karar vermiÅŸtir. BaÅŸvuran her iki kararın lehine oy vermekle birlikte Bankanın davetine raÄŸmen artırımına katılmamıştır. TMSF bankanın mali durumunu düzeltme çabasıyla tek başına para giriÅŸi yapmıştır. Bunun sonucu olarak TMSF yaklaşık % 85 – 90 hisse payı ile en büyük hissedar olmuÅŸken baÅŸvuranın payı % 5 ila 10 civarına düÅŸmüÅŸtür.
TMSF 4 AÄŸustos 1998 tarihinde elindeki banka hisselerini satmak için bir ihale düzenlemiÅŸtir. Ä°hale 600 milyon Amerikan Doları (USD) teklif eden bir iÅŸ adamında kalmıştır. Ancak iÅŸ adamının ihaleden önce bazı siyasi liderlerle diÄŸer katılımcılarla kanuna aykırı temaslarda bulunduÄŸu gerekçesiyle ihaleden birkaç ay sonra satış iptal edilmiÅŸtir.
TMSF satışı yeniden baÅŸlattığında iki yeni potansiyel alıcı ortaya çıkmış ancak bankanın mali ve yasal kayıtlarını inceledikten sonra iÅŸlemden geri çekilmiÅŸlerdir.
Bankayı satmak için sonuçsuz kalan bu çabalardan sonra bankacılık düzenleme kurulu Bankanın geniÅŸ çapta sermaye katkısı olmadan mali zorluklarından kurtulamayacağına ikna olmuÅŸlardır. Bu baÄŸlamda düzenleme kurlu 15 Haziran 2001 tarihinde Bankanın bankacılık faaliyetinde bulunma ve mevduat kabul etme ruhsatını geri almaya karar vermiÅŸtir. Düzenleme kurulu ayrıca bankayı tasfiye etmeye karar vermiÅŸtir.
BaÅŸvuran 26 Mayıs 2001 tarihinde Danıştay 10’uncu Dairesine baÅŸvurarak düzenleme kararını iptal etmesini ve geçici tedbir olarak yürütmeyi durdurmasını talep etmiÅŸtir. Mahkeme 13 Temmuz 2001 de geçici tedbir talebini reddetmiÅŸ ve lehte faaliyete devam kararı vermiÅŸtir. BaÅŸvuranın temyiz talebi üzerine Danıştay Ä°dari Dava Daireleri Genel Kurulu – “DIDDGK” 28 Eylül 2001 tarihinde tedbir kararı almış, Yüksek Ä°dare Mahkemesi 17 Mayıs 2002 de davayı reddetmiÅŸtir.
Banka 9 AÄŸustos 2002 tarihinde bir genel kurul toplantısı yaparak tasfiyesine karar vermiÅŸtir. BaÅŸvuran karar aleyhine oy kullanmış ve kararın iptali için Ä°stanbul 9’uncu Ticaret Mahkemesinde dava açmıştır. Mahkeme ilk olarak 29 Kasım 2002 de yürütmeyi durdurma kararı vermiÅŸ ancak davayı tekrar inceleyip 4 Mart 2003 tarihinde kararını geri çekmiÅŸtir. BaÅŸvuran kararı geri çeken yargıçları taraflı oldukları gerekçesiyle reddetmiÅŸtir. Dava Ä°stanbul 4’üncü Ticaret Mahkemesince amaçsız ve mesnetsiz bulunarak reddedilmiÅŸtir. Yargıtay 12 Eylül 2003 tarihinde kararı onaylamıştır.
Aynı zamanda DIDDGK huzurunda idari iÅŸlemlere devam edilmiÅŸtir. Mahkeme 18 Ekim 2002 tarihinde 17 Mayıs 2002 tarihli kararı alt mahkemenin düzenleme kurulunun takdirinin uygunluÄŸunu incelemesi gerektiÄŸi fikrine dayanarak usulden bozmuÅŸ ve baÅŸvuran tarafından daha önceden gönderilmiÅŸ bulunan uzman raporunun ağırlığını daha iyi deÄŸerlendirmesi için uzman görüÅŸü istemiÅŸtir.
Ä°nceleme sırasında Yüksek Ä°dari Mahkeme düzenleme kurulunun Bankanın acizliÄŸinin açıklamasını ve mali verilerini saÄŸlaması talep etmeye kararı vermiÅŸtir. Bundan sonra mahkeme Bankacılık sisteminin ve Bankanın mevduat sahiplerinin çıkarlarının korunması açısından bankanın ruhsatlarının geri alınmasının ve tavsiye edilmesinin haklı bir tedbir olduÄŸuna karar vermiÅŸtir. Mahkeme, baÅŸvuran tarafından öne sürülen bankanın acizlikten kurtulmakta olduÄŸu ÅŸeklindeki uzman görüÅŸüne katılmamıştır. Mahkeme gözle görülen iyileÅŸmenin sadece TMSF tarafından enjekte edilen büyük miktarlardaki nakit giriÅŸi sayesinde olduÄŸuna ve bankanın kendi varlıklarına dayanarak ayakta kalmasının mümkün olmadığına karar vermiÅŸtir. Bu baÄŸlamda mahkeme baÅŸkaca bir uzman görüÅŸüne gerek olmadığına karar vererek davayı 31 Ekim 2003 tarihinde reddetmiÅŸtir.
DIDDGK 25 Mart 2004 tarihinde başvuranın temyiz başvurusunu reddetmiş ve 31 Ekim 2003 tarihli kararı onaylamıştır.
B. Ä°lgili yerel kanun
3182 Sayılı Bankalar Kanunu Madde 64:
“MALÄ° YAPININ GÜÇLENDÄ°RÄ°LMESÄ°”
MADDE 64: (1) Denetim incelemelerinin sonucunda bir bankanın mali yapısının ÅŸiddetle zayıfladığı tespit edildiÄŸinde Bakan uygun bir zaman süresi vererek yönetim kurulundan:
(a) sermayeyi artırmasını veya ödenmemiÅŸ sermaye taahhüt borçlarının toplanmasını veya tali krediler alınmasını;
(b) temettülerin ödenmeyip tahsili mümkün olmayan alacaklar karşılığı olarak ayrılmasını;
(c) bazı şubeleri kapatarak, ilave istihdamı durdurarak veya sınırlayarak masraflarını kısmasını;
(d) baÄŸlılarının veya sabit varlıklarının hepsini veya bir kısmını elden çıkarmasını;
(e) riskli iÅŸlemlerden kaçınmasını, kredi vermeyi sınırlaması veya durdurmasını ve geri dönmeyen veya donmuÅŸ kredilerin takip tedbirlerini artırmasını;
(f) kanunları ihlal ettiÄŸi ve bankanın mali yapısını zayıflattığı tespit edilen memurların vekaletnamelerini geri çekmesini;
(g) hissedarlar genel kurulunu toplamasını
(h) mali yapının güçlendirilmesi için gerekli görülen diÄŸer tedbirleri almasını talep edebilir.
Bankanın yönetim kurulu buna uygun tedbirleri almaya ve MüsteÅŸarlığa (Hazine) kararları ve tedbirleri hakkında aylık raporlar vermeye mecburdur.
Yukarıda belirtilen hükümlere bakılmaksızın, Bakan üyelerin hepsine veya bazılarına iÅŸten el çektirerek veya üye sayılarını artırarak gerektiÄŸinde önceden Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankasına danışarak yönetim kurullarına, yöneticiler komitelerine veya denetim kurullarına yeni üyeler atamaya ve mali yapının güçlendirilmesi için yedek akçe vecibelerinden hiçbir faiz uygulamaksızın vazgeçmek veya ertelemek gibi gerekli bütün tedbirleri almaya yetkili olacaktır.
(2) Bakan, alınacak tedbirler için talep yapılmasına bakılmaksızın önceden Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankasına danışarak bankanın yönetimini Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devretmeye yetkilidir.
3182 Sayılı Bankalar Kanunu Madde 65:
“TASARRUF MEVDUATI SÄ°GORTA FONU
FONUN KURULUÅžU, Ä°ÅžLEVLERÄ° VE YETKÄ°LERÄ°”
MADDE 65: (1) Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (“Fon”) bankacılık sektöründe güven ve dengeyi muhafaza etmek, bankaların mali yapılarını güçlendirmek ve gerektiÄŸinde yeniden yapılandırmak ve bankalardaki tasarruf mevduatını teminat altına almak üzere kurulmuÅŸ yasal bir kuruluÅŸtur.
Fon, madde 64’e göre bir bankanın yönetiminin fona devir tarihi itibariyle bilançosunu dikkate alarak:
(a) bankanın zararlarını devralmaya;
(b) her menkul kıymeti, gayri menkul mülkü, sermaye hisselerini, alacaklarını ve ticari iÅŸlemler çerçevesinde kabul edilmiÅŸ taahhütlerini tasfiye etmeye, alacakları ve ödemeleri, sözleÅŸmeleri, ayarlamaları, bankanın taahhüt edilmiÅŸ hisselerini teminat altına almak veya bu amaçla veya satmak amacıyla nakde çevirme vadelerini artırmak, bankanın varlıklarını ve pasiflerini teminat altına almak, bankanın mevduat sahipleri dahil olmak üzere alacaklılarına talepleri halinde kısmen veya tamamen hisse senetleri vermek gibi gerekli tedbirleri almaya yetkili ve görevlidir.
Paragraf (a) baÄŸlamında yapılan ödemeyle ilgili hisselerin mülkiyeti her hangi bir iÅŸleme gerek görülmeksizin fona devredilir. Böyle bir durumda hissedarları hisseleri mevcutları oranında azalacaktır.
Bankanın üçüncü ÅŸahıslara karşı fon tarafından üstlenen varlıkları ve borçları ile ilgili bütün hakları hiçbir yasal iÅŸleme gerek görülmeksizin fona devredilir..”
ŞİKAYETLER
BaÅŸvuran, Konvansiyonun 6-1 maddesine göre yerel soruÅŸturmaların muhtelif yönlerden bunun bir haklı dava olduÄŸunu inkar ettiÄŸini ÅŸikayet etmiÅŸtir. Bu açıdan baÅŸvuran özellikle aÅŸağıdaki konulardan ÅŸikayetçidir:
1. Yargıtay 17 Temmuz 1997 tarihli kararında başvuranın Anayasa Mahkemesine anayasal davetini reddetmiştir;
2. Yargıtayın 20 Ekim 1998 tarihli kararı başvuranın anayasaya aykırılık itirazını ifade etmemiştir;
3. Aynı mahkeme bir genel kurul toplantısı yapılması talebini reddederken Anayasa Mahkemesi tarafından geçersiz olduÄŸu beyan edilmiÅŸ bulunan bir yasaya dayanmış ve 64’üncü maddeyi yanlış yorumlamıştır;
4. 25 Haziran 2001 tarihinde baÅŸlayan idari dava aşırı bir süre devam etmiÅŸtir;
5. ticari mahkemeye tasfiye kararı aleyhine vermiÅŸ olduÄŸu dilekçesi taraflı yargıçlarca ele alınmıştır;
6. idari soruÅŸturmalar kamuya duyuru yapılmadan yürütülmüÅŸtür;
7. aleyhinde verilen karar yeterli gerekçe taşımamaktadır;
8. idari soruÅŸturmada Danıştay BaÅŸsavcısının lehte görüÅŸüne raÄŸmen mahkeme baÅŸvuran aleyhine karar almıştır;
9. Yüksek Ä°dari Mahkemenin 31 Ekim 2003 tarihli kararı bir baÅŸka uzman görüÅŸü alınması ile ilgili olarak DIDDGK ‘nın önceki kararına uymamaktadır;
10. düzenleme kurulu tarafından gönderilen açıklamalar ve mali veriler baÅŸvuranın uzman görüÅŸünden üstün sayılmıştır;
11. yargıçlar, Adalet Bakanı ile Bakanın Danışmanının göre aldığı Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu tarafından idare edildiÄŸi için Türk mahkemeleri bağımsız ve tarafsız deÄŸildir; ve son olarak
12. bazı yürütmeyi durdurma talepleri makul bir süre içinde veya hiçbir ÅŸekilde kararlaÅŸtırılmamıştır.
BaÅŸvuran bundan baÅŸka Konvansiyonun 10’uncu maddesine göre yetkili makamların bir genel kurul toplantısı yapılmasına izin verilmesini reddetmelerinin ifade özgürlüÄŸü hakkının ihlalini oluÅŸturduÄŸundan ÅŸikayet etmiÅŸtir.
Son olarak 1 Numaralı Protokolün 1’inci Maddesine göre baÅŸvuran yetkili makamların birlikte hareketinin mülkiyetini örneÄŸin hisselerini huzur içinde kullanma hakkını ihlal ettiÄŸinden de ÅŸikayet etmiÅŸtir.
KANUN
1. BaÅŸvuran yukarıda özeti verilen yerel iÅŸlemlerin muhtelif yönleri açısından haklı bir yargıya tabi olmadığından ÅŸikayet etmiÅŸtir. BaÅŸvuran Konvansiyonun aÅŸağıda kısmen ifade edilen 6-1 maddesine dayanmıştır:
“medeni hakların ve görevlerin belirlenmesinde... herkes tarafsız bir mahkeme huzurunda makul bir süre içersinde haklı ve açık duruÅŸma hakkına sahiptir...”
BaÅŸvuranın deÄŸiÅŸik aÅŸamalarda geliÅŸtiÄŸinden ÅŸikayetçi olduÄŸu yerel iÅŸlemlere raÄŸmen, bunların hepsinin altında aynı anlaÅŸmazlık yatmaktadır. Buna uygun olarak, Mahkememiz iki baÅŸvuruyu bu inceleme altında birleÅŸtirmeyi uygun görmektedir.
Mahkememiz karşı çıkılan ticari ve idari davaların bir bütün olarak baÅŸvuranın bankanın hissedarı olarak Türk hukukuna göre ÅŸirketin karar vermesine katılma hakkını iddia edebileceÄŸi ÅŸeklindeki “medeni hakları ve görevlerinin” belirlenmesi hususunda yer aldığını bilmektedir. (Yunanistan’a karşı Pasifis ve diÄŸerleri davası dosya no.163/1996/782/983, 26 Åžubat 1998 tarihli dava, Yargı Bildirileri ve Kararlar 1998-I). Bu nedenle Madde 6-1 bu davaya uygulanabilir.
Başvuranın bu başlık altındaki şikayetlerine gelince, Mahkememiz aşağıdaki uygulamaları yapmaktadır:
1. BaÅŸvuranın Anayasa Mahkemesine gitmesinin Yargıtay tarafından reddedilmesi baÅŸvuranın bu davasının görülmesi hakkını bozmamıştır. Yargıtay’ın belirttiÄŸi gibi baÅŸvuranın Anayasa Mahkemesi huzurunda aynı konu ile beklemekte olan bir baÅŸka davası zaten vardır.
2. Yargıtay’ın 20 Ekim 1998 tarihli kararının baÅŸvuranın anayasaya aykırılık itirazını ifade etmemiÅŸ olması aynı mahkeme tarafından bir sonraki karar düzeltme incelemesi sırasında gecikmeye mahal verilmeksizin telafi edilmiÅŸtir.
3. Aynı mahkeme baÅŸvuranın talebini, madde 64 rejiminin karar verme yetkisini ilgili makamlara bıraktığı gerekçesiyle reddetmiÅŸtir.
Rejimin altında yatan vaat Bankanın kendini gerektiÄŸi gibi yönetemediÄŸi ve mevduat sahipleri ile genel bankacılık sektörü için ciddi riskler oluÅŸturduÄŸudur. Mahkeme ayrıca, bankanın yakından takibe alınmasının 1994’de yürürlüÄŸe konulduÄŸunu halbuki Anayasa Mahkemesinin hakim hükmünün ise 1998’de yürürlüÄŸe girdiÄŸini de ortaya koymuÅŸtur. Mahkemenin izah ettiÄŸi gibi Anayasa Mahkemesi kararlarının Türk Hukukunda geriye dönük etkisi olmadığı ve icra edilmiÅŸ yasal faaliyetlerin ve oluÅŸturulmuÅŸ yasal iliÅŸkilerin o ÅŸekilde bırakıldığı bir gerçektir. Kanunlar veya bazı hükümleri anayasaya aykırı ilan edildikleri andan itibaren geçersiz olmuÅŸlar ve yürürlük tarihinden itibaren “sonrası” için uygulanamaz olmuÅŸlardır. Yerel mahkemenin madde 64’ü yanlış yorumlaması iddiasına gelince, Mahkememiz yerel mahkemelerin bulgularını deÄŸiÅŸtirme yetkisi olmadığında ısrar etmektedir (Fransa’ya karşı Kemmache davası 24 Kasım 1994, Seri A No.296-C-44). Mahkememizin görevi muamelelerin bir bütün olarak haklı olup olmadıklarını ve Konvansiyonda belirtilen özel tedbirlere uyulup uyulmadığını incelemektir. Mahkememiz bu dava dosyasında Yargıtayın kararlarında bu gibi bir uygunsuzluk veya tahkimsizlik tespit etmemiÅŸtir.
4. Ä°dari muameleler 25 Haziran 2001 tarihinde baÅŸlamış ve 25 Mart 2004 tarihinde yani iki yıl dokuz ay içersinde sona ermiÅŸtir. BaÅŸvuran bu muamelelerde yerel mahkemelere yüklenebilecek her hangi bir özel gecikmeye iÅŸaret etmemiÅŸtir. Daha ziyade bunların genel süresinin aşırı olduÄŸundan ÅŸikayet etmiÅŸtir. Mahkememiz bu süre zarfında Yüksek Ä°dare Mahkemesi tarafından baÅŸvuranın bir dizi geçici tedbir talepleri görüÅŸtüÄŸünü, davanın lehine kararlar verdiÄŸini, daha sonra daha fazla bilgi almak amacıyla geçici karar aldığını ve son olarak da alınan ilave bilgiler ışığında bir kez daha lehte karar aldığını görmektedir. Aynı süre zarfında DIDDGK baÅŸvuranın temyiz ve karar düzeltme taleplerini görüÅŸmüÅŸ ve karara baÄŸlamıştır. Mahkememiz iki vakada da idari muamelelerin muhtelif incelemeleri ve kararları gerektirdiÄŸini görmektedir. Mahkememiz buna uygun olarak bu muamelelerin süresinin aşırı kabul edilemeyeceÄŸine görmektedir.
5. Mahkememiz, baÅŸvuranın ticari mahkemenin tarafsız olmadığı konusunu ortaya koyabilecek hiçbir hedef ve kesin gösterge belirtmediÄŸine dikkat etmiÅŸtir. Dava dosyasından anlaşıldığına göre baÅŸvuran sadece belirli muamelelerin sonucuna dayanarak yargıçların taraflı olduklarından ÅŸüphe etmiÅŸtir.
6. BaÅŸvuranın bir duruÅŸmadan yararlanmasının reddedildiÄŸi iddiasına raÄŸmen, mahkememiz idari muamelelerin aslında bir duruÅŸma gerektirmediÄŸinin farkındadır. Yüksek Ä°dare Mahkemesinin 17 Mayıs 2002 tarihli kararından anlaşıldığı üzere mahkeme 26 Åžubat 2002 tarihinde bir duruÅŸma yapmış ve bu duruÅŸmada baÅŸvuranın temsilcisi hazır bulunarak savunma yapmıştır. Yine de DIDDGK baÅŸvuranın duruÅŸma talebini Ä°dari Usuller Kanunu ilgili hükümlerine göre reddetmiÅŸtir. Mahkememiz madde 6-1 anlamında bir duruÅŸma olup olmadığını incelemek amacıyla muamelelerin bir bütün olarak ele alınması gerektiÄŸini bilmektedir. Yüksek mahkemenin menfaatler doÄŸrultusunda bir konuda karar vermemesi durumunda temyiz duruÅŸmasının olmaması madde 6-1’e göre bir konu oluÅŸturmaz (bak. Ä°sveç’e karşı Helmers davası 29 Ekim 1991 Seri A no.212-A, sayfa 16 – 36; Fransa’ya [GC] karşı Meftah ve DiÄŸerleri davası no.32911/96, 35237/97 ve 34595/97, ECHR 2002-VII 41). Mahkememiz bu açıdan Türk hukukunun bir gereÄŸi olarak DIDDGK’nın incelemesinin kanun konuları ile sınırlı olduÄŸunu ve kararlarının daha alt seviye mahkemelerin kararlarını deÄŸiÅŸtirmeyeceÄŸini ancak tekrar incelenmek üzere geri gönderilebileceÄŸini kabul etmektedir. Mahkememiz, bu nedenle DIDDGK seviyesinde bir açık duruÅŸma yapılmamasının madde 6-1 karşıtı bir konu oluÅŸturmayacağını kabul etmektedir.
7. Madde 6 sadece yerel kararların gerekçeli olmasını gerektirmektedir. Tartışmaların ayrıntıları veya derinliÄŸinin asgari seviyesini belirtmez. Mahkememiz söz konusu kararların kendi bulgularına gerekçe vermiÅŸ olduÄŸunu ve bu nedenle madde 6’nın bu baÄŸlamdaki gereklerinin birinci dereceden karşılanmış olduÄŸunu kabul etmektedir. (Bak. Ä°spanya’ya karşı Garcia Ruiz davası no. 30544/96 ECHR 1999-I madde 23-29).
8. Ne Türk hukuku ne de Konvansiyon düsturu yerel mahkemelerin bir savcının görüÅŸüne baÄŸlı olmasını gerektirmez. Ayrıca, mahkememiz bu vakada Yargıtay’ın savcının görüÅŸleri ile ters düÅŸen bir hukuk raportörünün de analizlerini aldığını bilmektedir.
9. Mahkememiz ayrıca Yüksek Ä°dare Mahkemesinin de geri dönen karara göre taraflı hareket ettiÄŸini de görmektedir. Ancak bu durum otomatik olarak bir tahkimsizlik olayı ÅŸeklinde açıklanamaz. Her ne kadar ikinci bir seçenek olarak bir uzman görüÅŸüne karar vermemiÅŸ olsa da muhatap bankacılık sözcüsünden ilave bilgi ve veriler alınmış ve gereken talepler yapılmıştır. Sonuç olarak, Yüksek Ä°dare Mahkemesi düzenleme kurulunun bankanın ruhsatlarının geri alınmasında ve bankanın ÅŸirket kararları doÄŸrultusunda tasfiye edilmesi kararlarının alınmasında doÄŸru davrandığına karar vermiÅŸtir. DIDDGK bu daha önemli ikinci kararı onaylamış ve ilave bir uzman görüÅŸü alma yoluna gitmiÅŸtir. Bu daha önce vermiÅŸ olduÄŸu kararla uyumsuz deÄŸildir çünkü sadece usul yönünden yani yetersiz yargısal inceleme yönünden dayanak teÅŸkil etmemektedir.
10. Mahkememiz madde 6’nın bir yerel mahkemeye bir uzman görüÅŸünü kendi analizlerinden, deÄŸerlendirmesinden veya gerçek bulgularından önce tutmasını gerektirmediÄŸini bilmektedir. Bu vakada bankacılık yetkilileri idari mahkeme huzurunda, bankanın mali durumunun uzun süreden beri gittikçe zayıfladığını ve düzenleme kurulu tarafından büyük ilave sermaye katkısı olmaksızın güçlenemeyeceÄŸini çünkü baÅŸvuran dahil olmak üzere diÄŸer hissedarların bunu yapabilecek kapasitede olmadığını gösterecek ayrıntılı bilgi ve mali verileri iki gönderi grubu halinde saÄŸlamışlardır. DIDDGK bu tedarikler sonucunda ikna olup buna uygun karar almıştır. Bundan baÅŸka, mahkememiz baÅŸvuranın kendisinin gönderilerinde bankanın o tarihte gerçek anlamda iflas ettiÄŸini ve varlıklarının buharlaÅŸtığını itiraf ettiÄŸini bilmektedir.
11. Mahkememiz 57175/00 sayı ve 28 Ocak 2003 tarihli Türkiye karşısında Ä°mrek davasından hatırlanacağı gibi Türk hukukunun medeni hukuk yargıçlarına saÄŸladığı anayasal ve hukuksal teminatların onların organik bağımsızlık ve tarafsızlıklarını saÄŸlayacak kadar yeterli olduÄŸunu bilmektedir. Bu nedenle, mahkememiz Yüksek Yargıçlar ve Savcıları Kurulunun varlığı nedeniyle bağımsızlık veya tarafsızlığı etkileyen her hangi bir konu görmemektedir. Her ne kadar Ä°mrek kararı Devlet Güvenlik Mahkemelerinde yer alan sivil yargıçlarla ilgili idiyse de o davanın analizleri Türk yargısının her kolundaki bütün sivil yargıçlara aynı ÅŸekilde uygulanır.
12. BaÅŸvuranın yürütmeyi durdurma talepleri hakkındaki kararların olmaması veya gecikmeleri ile ilgili olarak iddia edilen ihlal sadece taslak kararlarla ilgili olup davanın menfaatleri doÄŸrultusunda alınmış her hangi bir kararı ilgilendirmemektedir. Mahkememiz daha önce de bir taslak kararla ilgili olup medeni hakların ve görevlerin belirtilmesinin söz konusu edilmediÄŸi ve vakanın ana menfaatleri ile ilgili her hangi bir kararın verilmediÄŸi ara muameleleri yapmış bulunmaktadır (39754/98 sayı ve 13 Ocak 2000 tarihli Slovakya karşısında APIS a.s. davası ile 41237/98 sayı ve ECHR 2000-VIII dayanaklı Portekiz karşısında Moura Carreira ve Lourenço Carreira davası). Mahkememiz Madde 6’nın bu yönü açısından yapılan ÅŸikayetin Konvansiyonun 35-3 maddesi baÄŸlamında maddenin miktarı ile uygun olmadığını düÅŸünmektedir.
Mahkememiz yukarıdaki tartışmanın ışığında baÅŸvuranın 6’ncı madde kapsamındaki ÅŸikayetlerinin açıkça bir bütün olarak mesnetsiz olduÄŸuna ve Konvansiyonun 35-3 maddesi gereÄŸince reddedilmesi gerektiÄŸine karar vermiÅŸtir.
2. BaÅŸvuran bundan baÅŸka bir genel kurul toplantısı yapılması davetine idari makamların ve mahkemelerin izin vermemesinin aÅŸağıda özeti verilen Konvansiyonun 10’uncu maddesinde ortaya konulan özgürlüÄŸünü ifade etmek hakkını da ihlal ettiÄŸini ÅŸikayet etmektedir.
“1. Herkesin ifade etme özgürlüÄŸü vardır. Bu hak kamu yetkililerinin müdahalesi olmaksızın görüÅŸ bildirmek ve bilgi ve fikir alıp tarafı olmak hakkını da içerir..”
Mahkememiz bu durumun Konvansiyonun 6-1 maddesi kapsamındaki ÅŸikayet ile birlikte incelenmiÅŸ bulunduÄŸunu bilmektedir ve yukarıdaki bulgularının Konvansiyonun 10’uncu maddesine göre olan ÅŸikayet baÄŸlamında da geçerli olacağını kabul etmektedir.
Bu ÅŸikayetin de mesnetsiz olduÄŸuna ve Konvansiyonun 35-3 ve 4 maddesi gereÄŸince reddedilmesi gerektiÄŸine karar vermiÅŸtir.
3. BaÅŸvuran aÅŸağıda belirtilen 1 sayılı protokolün 1’inci maddesi gereÄŸince korunan mülklerinden huzur içinde yararlanma hakkının yetkili makamların müÅŸterek davranışı nedeniyle ihlal edildiÄŸinden de ÅŸikayet etmiÅŸtir:
“Her bir gerçek ve tüzel kiÅŸi kendi mülklerinden huzur içinde yararlanma hakkına sahiptir. Kamu çıkarları ve kanun ile belirtilen durumlar dışında hiç kimse bu haklarından mahrum edilemez..
Bununla birlikte yukarıdaki hükümler bir Ülkenin genel çıkarları açısından mülk kullanmayı kontrol etmek için gerekli bulunan kanunları yürütme yetkisini hiçbir ÅŸekilde kısıtlamayacaktır”
BaÅŸvuran kimlikleri açıklanmayan bazı devlet görevlilerinin bankanın yönetim kuruluna tarafsızlık ilkelerine uygunsuz iÅŸ faaliyetlerine girmeleri için siyasi baskı uyguladıklarını iddia etmiÅŸtir. Ayrıca bankanın hazinenin yakın takibi altında iken de kötü yönetildiÄŸini iddia etmiÅŸtir. Bu baÄŸlamda bir genel kurul toplantısı yapmanın iddia edilen yanlış yönetimi engelleyemeyecek olduÄŸunu da öne sürmüÅŸtür. Ayrıca yetkili makamlar tarafından hileli ve yasadışı olduÄŸu iddia edilen sermaye artırımları ile bankanın çoÄŸunluk hissedarının uzaklaÅŸtırıldığını da iddia etmiÅŸtir. Son olarak da bankanın ruhsatlarının geri alınmasının ve dağıtılıp tasfiye edilmesinin de yasadışı olduÄŸunu öne sürmüÅŸtür.
Bu iddiaların ışığında, mahkememiz bu vakada baÅŸvuranın yerel makamlarca doÄŸrudan mülkiyet haklarından mahrum bırakılması söz konusu olmadığını ve bu mahrumiyete her hangi bir müdahale bulunmadığını anlamaktadır. BaÅŸvuranın hisseleri geçici olarak devralınmakla birlikte bunlar yetkili makamlarca iki ay sonra iade edilmiÅŸ bulunmaktadır. Mahkememiz baÅŸvuranın ikinci derece ÅŸikayetinin çoÄŸunluk hisse sahibi olarak banka üzerinde bulunan etki ve yetkisinden mahrum bırakılması olduÄŸunu dikkate almaktadır.
Mahkememiz bu maddedeki “mülkiyetler” ifadesinin sadece fiziksel malların sahipliÄŸi ile kısıtlı olmayan özerk bir anlamı bulunmakta olduÄŸunu dikkate almaktadır, ÅŸöyle ki varlıkları oluÅŸturan belirli bazı diÄŸer haklar ve çıkarlar da mülkiyet hakları dolayısıyla bu hüküm kapsamındaki mülkiyetler olarak anlaşılabilmektedir. (bak. Hollanda karşısında Gasus Dosier- und Föndertechnik GmbH davası sayı 15375/89 tarih 23 Åžubat 1995 Seri A no.306-B). Buna uygun olarak ÅŸirket hisseleri de mülkiyet olarak kabul edilebilir (bak. Ä°sveç karşısında Bramelid ve Malmström davası dosya no.8588/79 ve 8589/79, 12 Ekim 1982 tarihli komisyon kararı, Kararlar ve Raporlar (DR)29).
Mahkememiz ayrıca bir ÅŸirket hissesinin, sahibinin ÅŸirket üzerinde hisse ile birlikte tekabül eden haklara da sahip olduÄŸunu gösteren karmaşık bir madde olduÄŸunu da kabul etmektedir. Bu sadece ÅŸirket varlıkları üzerinde dolaylı bir hak olmayıp aynı zamanda ÅŸirket siyaseti üzerinde etki sahibi veya varlıklarını kontrol etme hakkı sahibi olmak gibi diÄŸer haklar anlamına da gelmektedir. (Ä°sveç karşısında S ve T Åžirketi davası, dosya no.11189/84, 11 Aralık 1986 Komisyon Kararı, DR 50 sayfa 138).
Bununla birlikte aÅŸağıda verilen analizler doÄŸrultusunda mahkememiz 1 Numaralı Protokolün 1’inci Maddesi anlamında çoÄŸunluk hissedar olarak etki ve yetki belirlemenin bir “mülkiyet” olması gerektiÄŸini düÅŸünmemektedir:
Mahkememiz yönetim kurulunun iddia edilen yanlış yönetiminin ve devletin bankalar kanunu 64’üncü maddesi gereklerine göre etkin kontrol uygulamaması durumlarının esasen yerel makamlar, özellikle de mahkemelerce kararlaÅŸtırılması gerektiÄŸini düÅŸünmektedir. Mahkememiz ayrıca, baÅŸvuranın 1995 ve 1996 da iki olaÄŸan genel kurula katıldığını; bankanın hesap özetlerini ve diÄŸer kayıtlarını incelemiÅŸ olması gerektiÄŸini ve her hangi bir yanlış yönetim veya yanlış yönlendirmeden haberdar olduÄŸunu veya olması gerektiÄŸini düÅŸünmektedir. BaÅŸvuran münferit yönetim kurullarının tüzel yükümlülükten el çektirilmesi kararlarına muhalif oy kullanabilirdi ve banka namına tazminat davası açabilirdi.
Dolayısıyla, mahkememiz, 1 Numaralı Protokolün 1’inci Maddesinin bir kiÅŸinin ÅŸirket hisselerinin deÄŸerini muhafaza etme hakkını öne sürüp sürmediÄŸine bakılmaksızın, baÅŸvuranın bir olaÄŸanüstü genel kurul toplayamaması ile hisse deÄŸeri ÅŸartlarındaki iddia edilen kayıplar arasında kasıtlı bir baÄŸlantı olmadığına hükmetmektedir.
Yargıtayın Bankalar Kanunu 64’üncü maddesini yanlış yorumlaması nedeniyle maruz kalındığı iddia edilen zararlara gelince, mahkememiz bu ÅŸikayeti yukarıdaki 6’ıncı madde kapsamında incelediÄŸini ve yerel mahkemenin kararında her hangi bir haksızlık görmediÄŸini hatırlatır. Burada da baÅŸkaca bir karara varmak için gerekçe yoktur.
BaÅŸvuran devralma vakasının sadece bir genel kurul toplantısı yapılmasından kaçınmak için olduÄŸunu iddia etmiÅŸtir. Mahkememiz bu ÅŸikayeti de inceleme gereÄŸi duymamıştır, çünkü altındaki neden ne olursa olsun devralma kararı iki ay sonra geri çekilmiÅŸ ve baÅŸvuranın hisseleri iade edilmiÅŸtir. Bu nedenle baÅŸvuran devralma maÄŸduru olduÄŸunu iddia edemez.
Ayrıca, baÅŸvuran yetkili makamların siyasi fesat nedeniyle ihaleyi iptal ettiÄŸi ve bir sonraki en yüksek teklifi verene verilmesini reddettiÄŸi ÅŸikayetinde bulunmuÅŸtur. BaÅŸvuranın iddiasına göre bu durum hisselerinin deÄŸer kaybetmesine neden olmuÅŸtur. Mahkememiz, yetkili makamların ihale ile ilgili davranışının baÅŸvurana 1 Numaralı Protokolün 1’inci Maddesi baÄŸlamında ÅŸikayet hakkı vermediÄŸini kabul eder. Satışa sunulan hisseler baÅŸvurana deÄŸil TMSF’ye aittir. Bu nedenle yetkililerin kendi hisseleri ile ilgili takdirleri devletin baÅŸvuranın hisselerinden huzur içinde yararlanmasına bir müdahalesi veya bunların kullanımı üzerine her hangi bir kontrolü olarak yorumlanamaz. Ayrıca baÅŸvuranın kendisi bile ihaleyi kazananın diÄŸer katılımcılarla ve tabii ki ikinci en yüksek teklif verenle de gizli ittifak yaptığını ileri sürmüÅŸtür. Dolayısıyla, baÅŸvuran ihalenin bir diÄŸer katılımcıya verilmiÅŸ olmasını makul olarak bekleyemezdi.
Son olarak, mahkememiz baÅŸvuranın hileli sermaye artırımı iddialarını tamamen mesnetsiz bulmaktadır. Bankanın genel kurul tutanaklarından anlaşıldığına göre baÅŸvuranın kendisi de bu artırımlar lehinde oy kullanmakla birlikte kendi payını yatırmamıştır.
Dolayısıyla bu ÅŸikayeti de açıkça yersizdir ve Konvansiyonun 35-3 ve 4 maddesi gereÄŸince reddedilmiÅŸtir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle mahkememiz oy birliÄŸi ile baÅŸvuruların birleÅŸtirilmesine karar vermiÅŸ ve baÅŸvuruların kabul edilemez olduklarını ilan etmiÅŸtir.
S. DOLLE J-P. COSTA
SEKRETER BAÅžKAN